Arı doğanın küçük sosyalistiydi
Sakarya’da kraliçe arıların haczedildiği haberini duyunca, sadece bir borç-icra olayı değil, bambaşka bir şeyin eşiğindeyiz diye düşündüm. Çünkü mesele yalnızca tahsil edilemeyen iki milyon lira değil; canlı emeğin bizzat “borçlu” sayıldığı o görünmez çizginin sessizce geçilmesiydi. Arı doğanın sosyalistiydi; mülkiyet tanımaz, emeği kutsardı. Kolektif bir yaşam biçimiydi. Şimdi ise o kolektif yaşam, yediemin deposunda, dosya numarasıyla kayıt altına alınmış.
Sakarya Arıcılar Birliği Başkanı, ticari ilişki olmadığını söylese de, firma yetkilisi fatura kopyaları ve imzalı teslim tutanaklarıyla olayı belgelemişti. Burada asıl okuduğumuz şey şuydu: Üretim araçlarına el koyma devri sona erdi; artık üretici canlıya, kolektif yaşama el konuluyor.
Daha önce ineğe, koyuna haciz gelmişti. Onlar ekonomik varlık sayılıp borca karşılık alınmıştı. Ama arı farklıydı. Kovan, sadece üretim birimi değil, alternatif bir yaşam biçimiydi. Arı, doğanın döngüsüyle insan emeğinin iç içe geçtiği bir ara yüzdü. Kraliçesi vardı ama gerçek güç, binlerce işçi arının kolektif emeğindeydi.
Arı doğanın küçük sosyalistiydi.
Arı kolektifti; tıpkı mahalledeki imece gibi, bir grev komitesinin sabaha karşı çay eşliğinde tuttuğu nöbet gibiydi.
Anarşikti; merkezi yoktu ama içsel bir dengeyle işleyen bir emek örgütlenmesiydi. Kendine özgüydü; ne fabrika gibi vardiyası vardı ne de tarlalar gibi mülkiyet sınırı. Çiçekten çiçeğe kurduğu bağ, en yüksek kâr marjından daha sağlamdı.
Ve şimdi o kovan dosya numarasıyla kayıt altına alındı. Yediemin raflarında kraliçe arı tutanaklara geçirilirken, kolektif olanın bile borçlu sayıldığı yeni bir ekonomi-politik döneme adım atmış bulunuyoruz. Bu artık üretim araçlarına değil, üretici canlılığa el koymanın ilanıdır.
Kısacası, canlı meta rejimindeyiz.
Firma “Biz paranın değil, güvenin peşindeyiz” derken, aslında güvenin bile rehin verildiği bu düzende peşinde oldukları şey çok açık: mülkiyet tarafından gasp edilmiş canlı emek. Arı dizginlendiyse, biz çoktan kayıt altına alınmışızdır.
Bir sonraki fatura kime kesilir bilinmez. Ama yaşamdan tahsil edilen borcun asla ödenemeyeceğini biliyoruz.
Yediemin deposuna kaldırılan sadece bir kraliçe değil; kolektif olanın, dayanışmanın, doğayla kurduğumuz kırılgan ama direngen bağın ta kendisidir. Bu sadece bir haciz değil, makinelerle yetinmeyen düzenin artık canlıya göz diktiğinin ilanıdır. Kovandan sonra sırada kim var? Bir sokak kedisi mi, göçmen işçi mi, sabaha karşı çay koyan grev nöbetçisi mi?
Çünkü artık üretim araçlarına değil, üretici canlılığa el konuluyor. Güven, yalnızca bankaların değil, kovanların da rehin bırakıldığı bir çağdayız. Şimdi bize düşen, kayıt altına alınan her canlının kaydını tutmak değil, o kayıtları yırtmak ve emeği, yaşamı yeniden kolektif olanda kurmaktır.
Çünkü yaşamdan tahsil edilen borç, yaşamın kendisiyle ödenemez.
Ve biz bu borcu ödemiyoruz; başka bir denk hesap tutuyoruz artık.
En Son Tv sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.