
Türkiye, on yıllar sonra daha önce tecrübe edilmemiş bir şekilde Kürt meselesinde barışın eşiğine yaklaşmış bir vaziyette. Kürt meselesi halklar arasında bir çatışma olmaktan ziyade bir güvenlik unsuru olarak cereyan etmekteydi.
Türkiye’nin istiklâlini ve istikbâlini entelektüel muhakemesi yüksek Türkiye milliyetçilerinde görüyorum. Son aylardaki barış görüşmelerine ön ayak olan devlet ve millet aklı da böylesi bir zihniyetin neticesi olarak tecessüm ediyor. Elbette, barışı arzulayanlar arasında bu ülkenin insanlarına yabancılaşmamış ve bu topraklardan uzak düştüğünde hasret çeken demokrasi yanlısı ve hürriyetperver insanlar da var.
Yerlilikten söz ediyorum… Çünkü bu toprakların yerlisi olmak milliyetçiliğin ötesinde asla şovenist olmayan bir durumdur. Yerlilik, kendi insanlarına çok geniş bir spektrumda fikir hürriyetini sağlamanın da anahtarıdır.
Barışı isteyenler kadar Türkiye’de Kürt meselesi ekseninde gerçekleşecek demokratik bir atmosferi arzulamayanlar ya da bundan rahatsız olanlar da var. Bu rahatsızlık genelde millilik ve Türkçülük olarak tezahür eden bir yaklaşımın neticesi. Meselenin bir de güvenlik yönü var ancak bu itirazlar güvenlik politikaları hakkında hassasiyetlerden ziyade bir Türklük gururuna dönüşüyor. Şunu da ekleyelim: Her türlü terör unsuru hiçbir şart içerisinde olmadan silah bırakmalı ve her türlü şiddet eylemine son vermelidir. Silahların olduğu yerde fikirler konuşamaz.
Barış, elbette şiddetin hiçbir türlüsünü benimsemeyerek olabilir. Kardeşlik rabıtası ancak bu şekilde oluşabilir. Eğer ki kardeşlik ruhu içerisinde bir barış cereyan edecekse demokratik bir siyasetin ve fikirlerin tartışıldığı bir hava teneffüs edilebilmelidir. Türkiye’nin son aylarda içerisinde bulunduğu terörü bitirme ve kardeşliği yeniden tesis etme imkânı iyi değerlendirilmeli ve bu fırsat zayi edilmemelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiç şüphe yok ki fikir teatisi için en uygun ve en önemli yerdir. Fakat acaba silah bırakanlar Meclis’e girecek mi, girmeyecek mi bu konular henüz belli değil. Ben, bu konuda görüş serdetmemeyi tercih ediyorum. Yeni bir sayfa açılması önemli fakat yıllarca eli silah tutmuş kimselerin, daha beyefendi ya da hanımefendi kimseler varken TBMM çatısı altında yer bulması neticeye değil demagojiye yararmış gibi görünüyor.
Şüphe yok ki bütün bunlar Türkiye’nin istiklâliyle, yani bağımsızlığıyla mümkün olabilen ihtimaller. Diplomatik açıdan dünyanın her türlü köşesindeki ülkelerle temas içerisinde olan Türkiye’nin tam bağımsızlıyla diplomatik açıdan başka ülkelerle beynelmilel ilişkiler kurması hassas bir terazinin kefelerini dengede tutmak gibi incelik isteyen bir zanaat. Yani, istiklâlinden ödün vermeden yedi düvelle diplomatik ilişkiler geliştirebilmek önemli. Hele hele söz konusu olan tarihsel arka planı olan hassas meseleler olduğunda iş daha da müşkülleşiyor.
Türkiye’nin istiklâli hem ekonomik olarak hem sanayii ve teknoloji olarak hem de entelektüel cihetlerden güçlü olmasından geçiyor. Hâlen güçlü bir akademimiz yok. Türk akademisi kendisine mahsus birtakım hususiyetler geliştirmekten uzakta. Batılı örneklerin ve sınav sistemlerinin esiri olmuş vaziyette. Her şeye rağmen Türkiye’de kalburüstü ve kalifiye çalışmalar yapan akademisyenler var ancak genç yaşta yeni talebeler yetiştirmek konusunda bir sığlık Türk akademisini kuşatmış vaziyette.
Türkiye, siyaseten güçlü olmak zorunda. Takdir edersiniz ki siyaset kaygan bir zeminde belagat geliştirme ve halka hizmet götürme marifetidir. Türkiye siyaseti gençleşmeli ve bu gençler de siyasetin mevcut statükolarını ve usullerini devam ettirmemelidirler. Siyasette önce yeni bir usul, metot ve yöntem bulmalı; ardından Türkiye’nin meselelerine eğilecek ve yeni esaslar geliştirecek bir yaklaşım benimsenmelidir.
Ayrıca, siyaset öyle bir alan ki herkesin fikri var. Siyaset, tıpkı ekonomi gibi hayatın her alanında olan ve insanlarımızın hayatına dokunan bir hususiyette. Bu yüzden, siyaset hakkında herkesin fikri olmasına şaşmamalı. Ancak işin bir de mütehassıslık alanı var. Siyaset bilimi tedrisatındaki kişilere mahsus bir alan siyaset meydanı. Ama siyasetle meşgul olan siyaset bilimi tahsilli kişi bulmanız çok zor. Çünkü siyaset yapanların çoğunluğu hukukçu. Tam da bu sebeple siyaset gündemi kazuistik ve bürokratik tartışmaların içerisinde sıkışıp kalıyor.
Türkiye, kendi istiklâline sahip olmak ve istikbâlini müreffeh bir şekilde kurmak zorunda. Bunu gerçekleştirirken yirminci yüzyılın kapitalist ya da sosyalist ideolojilerinin ötesine geçerek kendisine mahsus bir modernleşme imkânlarının yolunu aramalı. Fakat bu söylendiği kadar kolay bir durum değil: Ekonomi dediğinizde karşınıza neoliberal ve kapitalist bir meta bazlı sistem çıkıyor. Modernleşme meselesi başlı başına yeni dünyada nasıl var olacağımızla alâkalı ancak teknik dünyada modernleşmek hâlihazırda yeni bir fikrin ve hayat tarzının parçası olmak demek.
Ben, yine de Türkiye’nin teknik dünyanın yeni imkânlarından istifade ederek bambaşka bir modernleşme hikâyesiyle var olabileceğini düşünenlerdenim. İllaki modernleşmek zorunda değiliz fakat iyi ve ahlâklı insanlar olmakla mükellefiz.
Gazi Giray Günaydın
En Son Tv sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.